Kozmik Us

Gülten İmamoğlu’nun eserlerinin genelinde; varlık, varoluş, yaradılış, zaman, yaşam, doğum, ölüm gibi evrensel konuların mitsel kökenine inildiğini görürüz. Santçı yaşadığımız çağın insana dayattıklarından kurtulabilmek için arketiplere dönerek çizgisel zamanı imha etmeye girişir ve onun yerine kutsal zaman anlayışını yerleştirmeye çalışır. Öyle görünüyor ki sanatçının resimlerinin tamamına sinen çizgisel (tarihsel) zaman sorunsalı, “Kozmik Us” adını verdiği bu sergisindeki eserlerde de bize kendini hissettirecek.  

Bu güne kadar yarattığı eserlerinde tarihselliğin içindeki varoluşu, kendi varoluşu üzerinden resmin diliyle sorgulayan İmamoğlu; “unutma” değil, bilinçli bir “hatırlama” içerisinde olmayı seçer. Onun hatırlamaya ve yeniden temasa geçmeye değer bulduğu şey, tıpkı Nietzsche’de olduğu gibi tüm insan belleğinin en dipte kalan mitsel günleriyle ilgilidir. Resimlerinde mitolojik konular, “kolektif bilinçdışı” etkisinde diyebileceğimiz bir tür içsel yönelimle oluşur. Bu yolla sanatçı, kendine özgü bir evren yaratır. Sanatçının izleyiciye kapılarını araladığı bu evren, çizgisel zamanı imha ederek onu ortadan kaldırır. İmamoğlu; yapıtlarında sürekli ertelenen şimdiyi, her seferinde yeniden ve yeniden üretir. Sanatçı, insana ve evrene dair tüm soru ve sorunları, zihinsel ve ruhsal yönelimiyle oluşturduğu plastik  katmanlar arasında irdeler. Ortaya çıkan görkemli biçimler, geçmişte insanın kendini evrenden ayrı görmediği zamanları “şimdiye çağrı”ya girişir. Böylece sanatçının resimleri, kozmosun sonsuz bütüncül devinimine katılır.

İmamoğlu’nun “Kozmik Us” ismini verdiği bu son serisindeki eserler, ağaç arketipinden yola çıkıyor. Sanatçı, insanlığın neredeyse kendi kıyametine hızla itildiği bir sistemin içerisinde kendini kurban rolünde hissettiğini belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “Bireysel olarak bu sistemin dışında kalabilmek neredeyse imkânsız. Sizi mutlaka bir yerden yakalıyor. Ağaç, en eski topluluklardan günümüze uzanan inanç sistemlerinde güçlü birer semboldür. İnsanoğluna unuttuğu kutsal değerleri tekrar hatırlatma inancıyla en zor zamanlarda dualarla sığınılan bu sembolleri eserlerime taşıyorum. Böylece insanlığın kolektif anılarının su yüzüne çıkmasını umuyorum. İzleyiciyi, şimdiki zamandan mitsel zamana davet ederek şimdiki zamanın imha edilmesine kapı aralıyorum. Bireyin kendini yenileyip doğayla yeniden doğru bağlar kurarak kendine çıkış yolları bulma olanaklarını açığa çıkarmayı arzuluyorum.  Yaklaşık iki buçuk yıldır hazırlığı süren bu yeni Seri’de; tazelenme, yenilenme, yeniden başlama, bereket ve sonsuzluk sembolü olan ve birçok inanç sisteminde yeri olan “Hayat Ağacı” ve insanın “bilme” niteliğinin sorumluluğunu vurgulayan “Bilge Ağacı” sembollerinden ilham aldım. Yahudi mistisizmindeki Kabala Ağacı’nın (Sephiroth) sırrını çözmek, hayatın sırrını çözmek demektir. Sibirya mitolojisindeki Kozmik Ağaç bilgeliği aydınlanmayı, Türk mitolojisine göre Şaman Ağacı kainatın omurgasını oluşturur. Mısır mitolojisinde Mısır Tanrıları kendi özelliklerini Lusaaset Ağacı dedikleri ağaçlara vererek soylarının devamını sağlardı. Pers mitolojisinde ise Saena Ağacı’nın tohumları ölümsüzlüğün tohumlarıydı. Güneydoğu Asya mitinde Hayat Ağacı altın çiçekler, yapraklar ve tomurcuklarla doludur. Hristiyan mitolojisinde Adem ve Havva’nın Yasak Elmayı kopardığı ağaç “Bilgelik Ağacı”dır. Adem ve Havva, iyiyi ve kötüyü bilme ağacından yiyerek Tanrı’ya karşı gelmişlerdi ve Tanrı bunun karşılığında onları Aden Bahçesi’nden uzaklaştırıp Yaşam Ağacı’na ulaşmalarını engellemişti. Bu yüzden biz insanlar tamamen aklanmadan Yaşam Ağacı’na, dolayısıyla sonsuz yaşama sahip olamayacağız.”

Ağaç arketipi; Akadlılar, Babil, Indus, Mısır, Urartu, Frig, Sümer, Hitit, Asur, İskit, Frig,  Eski Yunan, Pers, Hint, Sibirya, Türk, Çin ve İskandinav mitolojilerinden; Kızılderili, Avusturya ve Afrika kabilelerinin inanışlarına; Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet gibi ilahi dinlerin kutsal kitaplarına kadar yer bulmuştur. Gülten İmamoğlu’nun bu son resimleri tüm kutsal ağaçlardan beslenirken aynı zamanda bu kutsal ağaçları da besliyor. 

İmamoğlu’nun “Kozmik Us” sergisi daha önceki bir çok sergisi gibi  Mircea Eliade’nin “Ebedi Dönüş”, Friedrrich Nietzsche’nin “Bengi Dönüş”, Carl Gustav Jung’un “Arketip” ve “Kolektif Bilinçdışı” ile  Joseph Campbell’in “Monomit” kavramlarının kesiştiği noktalarla kesişiyor. Campbell’den ödünç alınan bir kavramla denebilir ki sanatçı bu sergisinde de kendi sonsuz yolculuğuna devam ediyor. Sıradan dünyadan yola çıkan İmamoğlu çağını reddediyor. Doğaüstü bir yardıma başvurarak yeni yaşamın, dönüşümün kapılarını aralamak istiyor. Bu yolculuk; büyülü bir kaçış, sihirli bir uçuştur. Sanatçının maddi ve ruhani dünya arasında bir denge bulma arzusudur. İnsanlığa, doğa ve kendi kökleriyle barış çağrısıdır. Yaşama özgürlüğünü kazanma mücadelesidir. Nietzsche’nin de dediği gibi; mit, kültürün mutlak anlamda merkezindedir ve “modern insanın” yakasına yapışmış hastalıktan tek kurtuluş yoludur. 

Dr. Funda AKSÜT / 2021